Gidiyorum,kendi yoluma
Ne yaşananlar,ne açtığın yaralar bavulumda,
Gidiyorum,gözü kanlı rüzgarın peşi sıra.
Toprağın matemindeyim şimdi,
Bir fahişenin ölen ruhuna yaktığı ağıtta,
Kıyıya vuran dalganın haklı kızgınlığında.
Cebimde çakıl taşlarım
Eline almış eskimiş ayakkabılarını umutlarım.
Gidiyoruz,avuçlarımda yeni başlangıçlarla bir haziran sancısında,
Hoşçakal sevgilim,hoşçakal bir zaman sonra yokluğuma tutacağın yasta.

g.K

zaman: Cumartesi, Haziran 26, 2010 , 0 Comments

Zıtlıklardır doğayı dengede tutan,
Ne aşırı sıcağa dayanabilirdi ne aşırı soğuğa insan,
Ortasıdır bize nefes aldıran,
Ne kadar ağırlayabilirdi gökyüzü güneşi her gün?
Ne kadar tahammül edebilirdi karanlığa,edilirse ebediyete gün ışığı sürgün?
Ve sen,hep ama hep yağmurlu geçen günlerin kasvetiyle nasıl baş edebilirdin?
Ve yine sen,dinlenmeyi özlemiş,kızgın güneşin seni terleten sorularının kaçına cevap verebilirdin?
Gökkuşağı girmese araya,
Paylaşmasa renklerini dünyayla,
Kim son verebilirdi yağmurla güneşin kavgasına?
Umarsızca, farklı kutuplarıyla dönüyor dünya.
Ve zıtlıklarıdır insanları birbirine bağlayan,
Siyah ve beyazdı mücadelelerinde berabere kalan,
Ne tebessüm ne de hüzün bir sıfır önde başlayan.
Sen geçmiş zamanın hikayesinde,
O çoğu vakit şimdi de, sıkça gelecekte,
Aynı anda ve yanyanayken kafanızdan geçen düşüncelerde.
Bazılarımız ne yeni başlangıçlar yapmaya cesaret edebildi.
Ne de kötü gidişlere son verebildi.
Aynı çatı altında,yalancı şahitlik yapan kapıların ardında.

Gamze Karabulut.

zaman: Perşembe, Haziran 24, 2010 , 0 Comments

Sesleniyorum!
Uyuşuk,bencil sonbahara,
Hiç anlaşamadığım melankolik kasım ayı sana da,
Ağır ağır adımlarıyla gelip lambalarımı söndüren geceye,
Baharın terk edişiyle köşesine çekilen güneşe,
Ve sesleniyorum!
Yapraklarla alay eden,sesi kısık rüzgara,
Toprağın çatlamış tenine öpücük kondurmaya korkan yağmura,
Çoğul yalnızlığımı değersizleştiren şarkılarıma,
Ağırladığı kalabalıkta,ben tekil haldeyken,sırıtan parklara,
Çok bir şey değil,huzur istiyorum sadece
Gölgesi sahile düşmüş ruhumun,dilinden düşmeyen iki hece.

Gamze Karabulut.

zaman: Çarşamba, Haziran 23, 2010 , 0 Comments

Büyüdüm ben anne.Örme artık saçlarımı,kirlendi
saçlarım,okşama artık.Çamurlar bulaştı.Eskisi gibi,ipek
gibi değil,inan ki değil,yıkasamda
geçmiyor,geçmezki.Gözlerim gülsün diye bekleme
anne.Eskisi gibi bakmıyorlar.Neler gördü onlar,şimdi
göremezler ki mutlulukları,gülemezler işte,kayboldu
anıları.Neye gülsünler ki?Masallar anlatma bana
anne.Kızgınım sana.İnandırmıştın beni mutlu
sonlara.Uyuyan güzelin bir öpücükle uyanışına,yedi
cücelerin dostluğuna,külkedisinin
kurtuluşuna.Değilmiş öyle,gerçek olan şu ki daldım
ben rüyalara,büyük kandırmacalarla.Ve bir gün ne oldu
biliyor musun anne?Nerden bileceksin...Bir gün
çıkageldi çocukluğum.Açtığımda kapıyı soluk
soluğaydı.Acele ediyordu.Anladım ki az,biraz
kalacakmış.Oturduk mutfakta.Çay yaptım ona,içmedi
ama,olsun içmesin.Masum bir yüz,kocaman
gözbebekleri ve uzun kirpikleri.Tasvir edemiyorum
daha fazla anne.Yavan bir betimlemeden ibaret..Çok
yorgundu.Yatırdım dizime,salladım biraz,uyudu tek
kelime etmeden,geldiğinden beri hiç konuşmamıştı
zaten.Gidişi de sinsice,hiç hissettirmeden..Bir kez
daha çabucak terk etti beni.Bir daha kapımı çalar
mıki?Kim kapısını açtığında karşısında çocukluğunu
bulmuştur ki? Evet anne geldi gerçekten,ama hiç
konuşmadık,bahsetmedik senden.Beni sekiz yaşında
terk edişinden.Ne çok terk edilmeler! Yarım bıraktığın
yerden sarıl bana anne,geleceğim birazdan yanına
öldüren sessizliğin ninnileriyle.

Gamze Karabulut.

zaman: Çarşamba, Haziran 23, 2010 , 0 Comments

AĞIT'DAN / Denek Walcott
Hamağımız sallandı durdu iki Amerika arasında,özgürlük özledik seni.Che'nin yıkılıyor kurşun bilmecesi bedeni,öldüler,Cumhuriyet yeniden doğması için önce ölmeli diye bağıranlar,kafadan oy veriyor özgür doğan yurttaşlar
Yine de istiyorlar
Amerika güzeliyle yatmayı.Hem insanlar ekmek yoksa vişneli pasta yesinler.

zaman: Pazartesi, Haziran 21, 2010 , 0 Comments

KÖRLÜK

Ah,gün ışığı yoksun gözleri
Anlatabilir misiniz ona kahverengiyi?
Rengarenk çiçeklerle dolu bir bahçe ne ifade edebilir ki?
Sonsuzlukta bir yerlere takılı kalmış bakışlar
Kök salmış
Ruhunun en derin noktasına
Ama gülümseyebiliyordu yinede
Talihsiz yaşantısına
Çünkü ondan daha kötü durumlarda olanlarda vardı
Renkleri görebilen bilinçsizler!
Bakmayı bilmeyenler!
Uyuyanlar,uyutulanlar!
Ya da hayattan bir beklentisi olmayanlar!
Oysa ona göre ne kadar şanslıydılar
Ama bir o kadar da aptallar..


Gamze Karabulut.

zaman: Cuma, Haziran 11, 2010 , 0 Comments

Kayboldu ruhum iki ucun arasında
Tek düşünebildiğim sensin bu amansız acımasızlığında
Düşer bir damla göz yaşım yere ve bozar sessizliği
Üşüten yalnızlığa inat,ısıtır bedenimi
Sarar dört bir yanımı kasvet
Hapsolurum hüzne
Ve beklerim sadece
Düşlerimde yarattığım,inanmak istediğim tek hece
Sen öylesine düştün ki uzağıma
Öylesine düştüm ki o dipsiz kuyuya
Son vermeliydim artık bu yaşantıma
Yaşantı dediğim bu düş kırıklığıma


Gamze Karabulut.

zaman: Cuma, Haziran 11, 2010 , 0 Comments

ÖYLE YA DA BÖYLE

Söyleyeceklerim vardı yaşama dair
Batan güne
Satılık,yitik düşlerime
Bana mutluluktan söz eden şairlere…
Hesap soracaktım
Hayatıma kazınmış sonbahara
Sararan yaprakları toplayacaktım her bir yerden
Renklere boğacaktım gökyüzünü
Ve merhaba diyecektim her yeni güne
Acıların gölgem olduğu bu kayıp şehirden
Arkama dahi bakmadan kaçacaktım
Kapılarımı kilitleyecektim
Karanlık çalsa da tüm gücüyle
İnatla açmayacaktım
Zamanın genişliğine gülümseyecektim
Değişecekti her şey öyle
Öyle ya da böyle
Üç nokta koyduğum kuralsız cümlelerim tamamlanacaktı
Söylemediklerime,söyleyemediklerime tek bir nokta koyacaktım
Ama işte benim dansım karanlıktaydı
Soğuk zemin üzerine atılmış bilinçsizce adımlarım
Hep aynı sahnede kalacaktı
Karanlık hep misafir edecekti beni
Öyle ya da böyle

Gamze Karabulut

zaman: Cuma, Haziran 11, 2010 , 0 Comments

İÇİMDEKİ ÇOCUK NEREYE GİDİYOR?

Uzun bir yolculuktan gelmiş gibi
Paramparça olmuş çocuk gülümseyişim
Uzak kalmış renklere sanki
Onu ayakta tutan bir şeyler yok gibi
Gidiyordu
Duvarı dönük gölgesi
İçimdeki çocuk nereye gidiyordu?
Çözmeye mi bilmeceleri mi?
Açmaya mı kördüğümleri mi?
Sessizlik gibi oda susuyordu
Zaman gibi yavaş hareket ediyordu
Ağır ağır atıyordu adımlarını
Hayallerimle gerçek dünyanın sisinde kaybolup gitti
Peki,içimdeki çocuk nereye gitti?


Gamze Karabulut.

zaman: Cuma, Haziran 11, 2010 , 0 Comments

YOKSA ?

Aniden geçmişten gelenler mi acıtır canını?
Yoksa onunla her gece uykuya dalmak mı?
Söylemek istediklerin gelip de dilinin ucuna
Söylemeye cesaret edemeyişin mi ya da?
İki ucun arasında amaçsızca gidip gelmek mi daha zor gelir sana?
Yoksa çizebileceğin üçüncü bir yoldan ilerlemek mi karşıdaki ışığa?
Daha mı yaşanmaz hale getirir derin boşluğun yaşamını
Yoksa avutur musun onunla hayatının her bir ayrıntısını?


Gamze Karabulut.

zaman: Cuma, Haziran 11, 2010 , 0 Comments

Sen satır sonlarımda hoşça kaldın.
Mısralarım hüzünle boğuşurken,bekleyişlerimin sonlarında kaldın.
İradesiz kelimelerim,
Benim cümlelerim de yetim.
Artık yazmam seni , yazamam..
Ah , mesafeler !
Ayak basamadığım ,yürüyemediğim şehirler,
Kim bilir nelere tanıklık etmiş kaldırımlarınızla,
Köşe başı dramların yaşandığı sokaklarınızla,
Yalnızlık kokan asfaltlarınızla ,
Saçları kirlenmiş caddeleriniz aydınlatmaktan yorulmuş lambalarıyla,
Duruyordunuz öylece uzaklarda,
İşte bu yüzden sen hoşça kaldın oralarda


Gamze Karabulut.

zaman: Cuma, Haziran 11, 2010 , 0 Comments

YENİDEN DOĞUŞ

tüm varlığım benim,karanlık bir ayettir
seni,kendinde tekrarlayarak
çiçeklenmenin ve yeşermenin sonsuz seherine
götürecek
ben bu ayette seni ah çektim,ah
ben bu ayette seni
ağaca ve suya ve ateşe aşıladım
yaşam belki
uzun bir caddedir,her gün filesiyle bir
kadının geçtiği
yaşam belki
bir urgandır,bir adamın daldan kendini astığı
yaşam belki okuldan dönen bir çocuktur
yaşam belki,iki sevişme arası rehavetinde
yakılan bir sigaradır
ya da birinin şaşkınca yoldan geçişi
şapkasını kaldırarak
başka bir yoldan geçene anlamsız
gülümsemeyle 'günaydın' diyen
yaşam belki de o tıkalı andır
(...)
ah...
budur benim payıma düşen
budur benim payıma düşen
benim payıma düşen
bir perde asılmasının benden aldığı
gökyüzüdür
benim payıma düşen,terk edilmiş
merdivenlerden inmektir
ve ulaşmaktır bir şeylere çürüyüşte ve
gurbette
benim payıma düşen anılar bahçesinde
hüzünlü bir gezintidir
ve 'ellerini seviyorum' diyen
sesin hüznünde ölmektir
(...)
ben hüzünlü küçük bir periyi biliyorum
okyanusta yaşayan
ve yüreğini tahta bir kavalda
usul usul çalan
küçük hüzünlü bir peri
geceleri bir öpücükle ölen
ve sabahları bir öpücükle yeniden doğacak
olan


VE YARALARIM AŞKTANDIR.FURUĞ FERRUHZAD

zaman: Pazar, Haziran 06, 2010 , 0 Comments

Ruhumun derinliklerindeki bilinmeyen gölge,
Dur artık durduğun yerde!
Daha fazla götürme benliğimi derinlere,
Yarısı görünürde,yarısı boşlukta,
Durduğum uçurum kıyısında,
Rüzgar hırpalarken bedenimi..


Gamze Karabulut

zaman: Perşembe, Haziran 03, 2010 , 0 Comments

Anlatabilecek hikayelerin var mı bir başkasına?

Anlatabilecek hikayelerin var mı bir başkasına?
Yaşanmışlıkların
Hatıraların,geçmişin sessiz sokaklarında bıraktığın
Var mı paylaşabileceğin sırların?
Onları saklandıkları yerden çıkarabileceğin,sır olmaktan da çıkarabileceğin?
Umutların,yitip giden ama her seferinde sana yeniden dönen...
Kaybettiğini sandığında içinden sana seslenen
Hiç oldu mu zamanı dondurmak istediğin anların?
Hep öyle kalsa, ama hep öyle kalsa
İçinden geçiversem kıvrılsam bir köşesine
Söylemekten bıkmadığım şarkılarım eşliğinde
Ve o anda dönüşse hayaller gerçeğe
İnandığın zamanlar oldu mu?
Sıcak bir gülümseyişin dünyayı değiştirteceğine,
İçlerimize işlediği anda her şeyin düzene gireceğine
Bir fısıltı bekledin mi kayıp dualarından?
Rüzgarların getireceği çok yukarlardan.
Eğer rol almadıysan hayattan,
Değilsen bir sahnenin, parçası
Söyleyecek bir cümlen bile yoksa,
Hep pişmanlığını yaşamışsan gecikmiş eylemlerinin,
Bir nota götürmemişse seni hiç gitmediğin bir yere,
Ve dalmamışsan kimsenin kurmaya cesaret edemeyeceği düşlere,
Bir çocuk gülümseyişini sığdıramamışsan bir kareye,
Düşüncelerin geçmemişse harekete,
Fiilerin edilgen,öznelerin gizliyse,
Silmelisn yaşantının her bir satırını,
Bu zor gelecekse sana
Çevir o zaman sayfanı.

Gamze Karabulut

zaman: Çarşamba, Haziran 02, 2010 , 0 Comments